GS Grand Seiko

Erken dönem Grand Seiko'ların ruhu, günümüzün tasarımcılarına ilham veriyor.

Spring Drive'ı üreten, Japonya'nın merkezinde bulunan tesiste çok çeşitli makine ve aletler bulunuyor. Her bir aletin cilalamadan kesmeye farklı bir görevi bulunuyor ve her birini kullanmak için farklı beceriler gerekiyor. Bu nedenle makineleri kullanan Grand Seiko zanaatkarlarına, her bir makineyi kullanma ve bakım yapma konusunda ders aldıktan sonra sertifika veriliyor. Derslerde aynı zamanda makinelerin güvenli kullanımı da öğretiliyor ve sonucunda derse katılan her bir saatçi ve teknisyenin Grand Seiko standartlarıyla uyumlu bir bileşen üretmeleri gerekiyor.

Kazunori Hoshino'da bu sertifikaya ek olarak ulusal tanınırlığa sahip, gerekli kalifikasyonları taşıdığını gösteren saatçi sertifikası da bulunuyor. Yani Hoshino, makine üretiminden kasayı cilalamaya saat üretim sürecinin tamamını tek başına tamamlayabiliyor. Kulağa çok sıra dışı bir başarı gibi gelmeyebilir, ancak Hoshino aslında bir tasarımcı ve üretim süreciyle bire bir ilgilenmiyor. Aslında bir tasarımcının makine kullanımı sertifikası almasına gerek yok, peki öyleyse Hoshino neden bunu almak istedi?

Kazunori Hoshino. Tasarımdan planlamaya, yeni teknolojilerin geliştirilmesine kadar yaptığı katkılarla "tasarımcı" titri, Grand Seiko'daki görevini tanımlamaya hiçbir şekilde yetmiyor.

Hoshino açıklıyor; “Da Vinci'nin döneminde sanatçılar anatomi üzerinde çalışıyordu. İnsan bedenini, ancak kemiklerin ve kasların yapısını ve hareketlerini anladıkları kadarıyla tasvir edebiliyorlardı. Saatler de bununla aynı değil mi? Saati oluşturan bütün bileşenleri, bu bileşenlerin üretimini gerçekten anlamak istiyordum. Bu nedenle saatçilikteki her bir kalifikasyona sahip olmak istedim.”

Öngördüğünden çok daha değerli bir deneyimdi bu. Üretim tesisinde makineleri kullanmaktan çok daha fazlasını kazandı. “Daha önce hiç görmediğim, 60 yıl önceden kalma prototipler orada saklanıyordu.” Örneğin bir kutunun içinde ilk Grand Seiko'ya ait, her biri birbiriyle ufak farklılıklar taşıyan on iki prototip vardı. Bunları inceleyen Hoshino, öncüllerinin tasarımlarını nasıl oluşturduğunu öğrendi. Her birini ellerine alıp dikkatlice inceleyen Hoshino, önceki tasarımcıların hedeflerini, yaratıcılıklarını ve becerilerini algılıyordu. Mühendislerin ve zanaatkarların deneme yanılma yöntemleri, o dönemdeki Grand Seiko'nun ilk yaratıldığı tesisinin teknolojik sınırları prototiplerde görülebiliyordu. “Bana harika bir içgörü sağladı,” diyor Hoshino. “Zamanda yolculuk yapıp öncüllerimle tanışmak gibiydi. Hepsi büyük saatçilerdi ve onlarla yüz yüze tanışamamış olsam da prototiplerini görmek buna en yakın şeydi. Onlarla gerçekten aynı odadaymışım gibi hissettim.”

Hoshino'nun avucunda kendisinin ürettiği bir örnek bulunuyor. Stüdyodaki başka insanlardan yardım almadan, makineleri kullanmadaki ustalığıyla tamamen kendisinin ortaya çıkardığı bir örnek.

Hoshino, ilk Spring Drive'ı geliştirme takımının başında olan, akış hareketi mekanizmasını ve düşük voltajlı entegre devreyi yaratan Osamu Takahashi'yle ilk çalışma fırsatını yakaladığında yanında kendi ürettiği ve cilaladığı pirinç bir örnek getirmişti. Takahashi örneği gördüğünde “O zaman çakıl taşına benzeyen bir saat yapmak istiyorsun,” yorumunu yapmıştı.

Takahashi doğru tahmin etmişti. Hoshino'nun aklında, binlerce yıllık dalga ve kum hareketiyle şekillenmiş bir taş gibi organik ve doğal bir hisse sahip olan bir saat vardı. Hoshino, saatin zamanı göstermeye yarayan bir araç olduğunu biliyordu, ama insan tenine temas eden bir cisim olarak da görüyordu; bu nedenle yarattığı saatin bileğe doğal bir biçimde oturmasını istiyordu. İstediği biçimi sadece dijital ortamda yaratmak imkansızdı, bu nedenle de Hoshino tasarım aşamasının başlangıcında bilgisayar kullanmıyor. Prototip üstüne prototip üreterek doğruluğundan emin olduğu tasarıma ulaşıyor. Ortaya çıkan modelden tasarımın çizimini üretiyor.

Grand Seiko'nun tasarımı, Grand Seiko Stili ismindeki standardı takip ediyor. 60'ların sonunda ortaya çıkan bu standartta amaç hem düz hem kıvrımlı yüzeyleri pürüzsüz bir şekilde cilalayarak ışığı olabilecek en güzel şekilde yansıtmak. Hoshino bunu nasıl elde edebileceğini kendi makineleriyle denemeler yaparak öğrendi. Ona göre bugünün teknolojilerini ve cilalamadan sorumlu zanaatkarların becerilerini kullanarak daha da karmaşık kıvrımları Grand Seiko Stili'nun standartlarında cilalamak mümkündü. Hoshino bunun üzerine stüdyodaki tüm zanaatkarlarla birlikte çalışmaya başladı ve bütün ekibin katkılarıyla Grand Seiko Stili standartlarını farklı kasa tiplerinde de sağlamaya izin veren yeni Zaratsu cilalama teknikleri geliştirildi. Amaç stili değiştirmek değildi; amaçlanan, stili ortaya çıkan ruhu yaşatırken geliştirmeye devam etmekti.